ABD ve İngiltere’nin Ukrayna’ya yüksek hassasiyetli uzun menzilli roketler vermeye hazırlanması Rusya’da bugüne kadar görülmedik bir tepkiyle karşılandı. Rusya Devlet Başkanı Putin, Ukrayna’ya verilmesi planlanan silahların uydulardan gelecek yönlendirme olmadan kullanılmasının mümkün olmadığını, Ukrayna’nın elinde ise böyle bir uydu bulunmadığını söyledi. Putin’e göre söz konusu silahlar ancak Batı’nın uydularından Ukrayna’ya istihbarat ve yönlendirme desteği verilerek çalıştırılabilir. Dahası, Ukrayna’ya askerî personel desteği verilmeden de bu silahlar devreye giremez. Bu ise “NATO’nun savaşa doğrudan taraf olması anlamına gelir.”
Putin bu sözüyle Batı’ya bir nev’i “kırmızı çizgi” çekiyor. Şayet Ukrayna’ya yüksek teknoloji ürünü Batı silahları verilirse ve yine Batı’nın desteğiyle Ukrayna bu silahları Rusya’ya karşı kullanırsa, o andan itibaren Moskova bunu Ukrayna’nın değil, NATO’nun kendisine saldırısı olarak yorumlayacak. Bu durumda Rusya elbette karşılık verecek. Verilecek karşılığın artık Ukrayna’yla sınırlı kalmayacağı anlaşılıyor. Putin’in çizdiği kırmızı çizgi aşılır ve Rusya Avrupa’daki ya da dışındaki NATO birliklerine “karşı saldırıya” geçerse, bu durumda NATO-Rusya savaşı kaçınılmaz olur.
Şubat 2022’den beri tartışılan senaryo adım adım gerçekleşiyor. Rusya-Ukrayna savaşının bir noktada NATO ile Rusya arasında bir silahlı çatışmaya yol açabileceği hep dile getirildi. Bunun ne zaman ve ne şekilde olacağına dair farklı yorumlar ve varsayımlar ortaya atıldı. Krizde artık son düzlüğe geliniyor. Önümüzde dört ihtimal var:
Birincisi, 5 Kasım’da yapılacak ABD seçimine kadar Ukrayna’ya söz konusu silahlar verilmez ve seçimde Trump yeniden başkanlık koltuğuna oturursa, Rusya’ya verilecek bazı tavizler karşılığında çatışmanın sona ermesi. Trump’ın Başkan Yardımcısı adayı J. D. Vance verdiği bir mülakatta, Trump başkan olursa “Rusya ile masaya oturulacağını, mevcut sınırın iki ülke arasındaki sınır olarak tescil edileceğini, ihtilaflı bölgelerin silahlardan arındırılacağını ve Ukrayna’nın daimî tarafsız statüye sokularak NATO üyeliği defterinin kapatılacağını” söyledi. Rusya bu tekliflere ne kadar sıcak bakar şimdiden söylemek zor. Fakat kesin olan şu ki, ABD’nin destek vermeyi kestiği Ukrayna’ya hiçbir Avrupalı devlet de destek vermez. Bu ise zaten kaynaklarını sonuna kadar tüketme noktasına gelen ve iç siyasi karışıklıklarla boğuşmaya başlayan Zelensky hükümetinin savaşmayı daha fazla sürdürememesi anlamına gelir.
İkinci senaryo, seçimi Harris’in kazanması durumunda Ukrayna’ya yüksek hassasiyetli silahların ve bunları kullanacak personel desteğinin verilmesi. Rusya’ya karşı bu silahların kullanıldığı anda geri dönüşü olmayacak bir tırmanma süreci yaşanması ve bunun NATO-Rusya savaşına dönüşmesi çok yüksek bir ihtimal.
Üçüncüsü, Harris’in başkan olduktan sonra Ukrayna politikasını gözden geçirmesi ve Rusya ile gerilimi azaltacak bazı adımlar atması. 1962’deki Küba Füze Krizi esnasında olduğu gibi Washington-Moskova hattında yapılacak gizli ya da açık pazarlıklarla, çok daha büyük bir çatışmanın önüne geçilebilir. Böyle bir pazarlığın tabii neticesi yine Zelensky’nin görevden ayrılması ve muhtemelen bir Batı ülkesine iltica etmesi olacaktır. Bu türden bir pazarlığın Rusya-Çin ilişkilerine de etkisi olacaktır.
Sonuncusu, seçimi hiç beklemeden Biden yönetiminin, İngiltere ve Fransa ile koordinen şekilde Ukrayna’ya bu sistemleri vermesi. Biden Cuma günü İngiltere Başbakanı Keir Starmer ile bu hususu görüştü. ABD basını Biden’ın, böyle bir adım atılması hâlinde Rusya’nın da İran’a benzer silahlar vererek, Irak ve Suriye’deki Amerikan hedeflerine saldırıları teşvik etmesinden endişe ettiğini yazıyor. Hâlbuki Putin’in ima ettiği karşılık bu değil, çok daha fazlası. Rusya-Ukrayna krizinin çok farklı bir şekil almaya başladığı bugünlerde Ankara’nın bir kez daha devreye girerek Moskova-Kiev-Washington üçgeninde yeni bir mekik diplomasisi başlatması beklenebilir. Çatışan iki ülkeyle de diyaloğu olan tek NATO üyesi olarak Ankara’nın bu adımı atması Rusya-NATO savaşını engelleyebilecek belki de tek alternatif.