BRICS nedir, ne değildir? – Türkiye Gazetesi (08.09.2024) Bu yazıda sesli dinleme seçeneği mevcuttur.

Türkiye’nin BRICS’e katılım için niyet mektubunu dönem başkanı Rusya’ya ilettiğine dair haberlerin medyada yer almasından sonra Rusya bu haberi doğrulamış ve tüm üye devletlere Türkiye’nin üyelik “başvurusu” hakkında görüş sorulduğu bilgisini paylaşmıştı. Bu bilgi üzerine BRICS konusu Türkiye’nin gündemine oturdu. Esasen BRICS’in ne olduğu hakkında kamuoyumuz çok da fazla bilgi sahibi olmadığından daha ziyade zorlama ve spekülasyon mahiyetinde pek çok yorum yapıldı.

Biliyoruz ki, BRICS henüz tam şekline kavuşmuş bir yapı değil. Bir uluslararası örgüt de değil. BRICS’i, Batı’nın ekonomik ve siyasi hegemonyasından rahatsızlık duyan bazı devletlerin ortak çıkarları doğrultusunda oluşturmaya çalıştıkları gayriresmî bir istişare mekanizması şeklinde nitelendirmek herhâlde isabetli olacaktır. BRICS’in ne Avrupa Birliği’ne benzer bir yanı bulunmaktadır, ne de NATO’ya.

AB’ye benzemez. Zira ekonomi odaklı olmakla beraber, BRICS’in bir kurucu antlaşması, karar organları, “Konseyi”, “Komisyonu”, “Parlamentosu” bulunmaz. AB’nin aksine coğrafya zorunluluğu da yoktur. AB’ye sadece Avrupa kıtasında bulunan ülkeler üye olabilirlerken, BRICS küresel çaplıdır. AB’nin bütünleşme hedefi vardır. Ortak müktesebatı bulunur. Üye ülkelerin iç hukuklarının üstünde mevzuat üretir. Hepsinden öte üyelik için belirlemiş olduğu siyasi ve ekonomik kriterler vardır. BRICS ise AB’nin aksine ulus-üstü (supra nasyonel) değil hükümetler arası bir yapıdadır. Üyeliğe kabul için tek şart, mevcut üyelerin itiraz etmemeleridir. Üye olabilmek için müzakere edilecek fasıllar ve katılım antlaşması gibi uzun süreçleri yoktur…

BRICS, NATO’ya da benzemez. Çünkü bir askerî ittifak değildir. NATO gibi BM Antlaşması’nın 51. Maddesine istinat eden, ortaklarına yönelmiş saldırılara birlikte mukabele etmeyi amaçlayan herhangi bir yönü yoktur. Hatta böyle bir niyeti dahi olduğunu söyleyemeyiz. Rusya ve Çin’in son dönemde savunma konularında artan bir iş birliği içinde olduklarını biliyoruz. Ama Hindistan, Güney Afrika, Brezilya, Mısır, Etiyopya ve BAE’nin Rusya ya da Çin’le bu türden bir ilişkileri bulunmamaktadır.

İlla bir başka yapıya benzetmek icap ederse, evvela bir istişare platformu olarak başlayan zaman içinde tedricen resmileşen G-20 ile BRICS arasında benzerlik kurmak herhâlde daha doğru olacaktır. Elbette bu benzerlik sadece kurumsal mimariye dairdir. Yoksa, “Batı’nın Neo-liberal hegemonyasına alternatifler üretmek” gibi bir G-20 hedefinden söz etmek abestir.

BRICS’in önünde iki alternatif bulunuyor. Birincisi, yeni bazı üyeleri de arasına alarak mevcut gayriresmî istişari hüviyetini sürdürmek. Belki BM ve Dünya Ticaret Örgütü gibi bazı örgütlerde ortak tavır takınmak için daha somut başlıklar hakkında yoğun görüş alışverişinde bulunmak.

Bu alternatif BRICS’İ bir yere götürmez. Bu yola giren BRICS 1960’larda yükselen ve genişleyen ama kurumsallaşamadığı için etkisizleşen Bağlantısızlar Hareketine dönüşür ve içeride çıkacak görüş ayrılıkları sebebiyle bir süre sonra dağılır…

İkinci alternatif ise kurumsallaşmaktır. Kuruluş çalışmaları hızla tamamlandıktan sonra artık uluslararası bir örgüte dönüşmeye karar verilirse kurucu üyeler bir antlaşma imzalarlar. Bu antlaşmada örgütün amacı, yapısı, organları, karar alma şekilleri, yeni üye kabulünün usul ve esasları gibi hususlar yer alır. Örgütün bir sekretaryası olur. Bir merkezi bulunur. Devlet ve hükümet başkanları zirvelerinin yanında, çalışma alanlarına giren konularda farklı seviyelerde periyodik toplantılar yapan komisyonları ve komiteleri bulunur.

BRICS’in mevcut üyelerinin yukarıdaki iki alternatiften hangisine yöneleceklerini şimdilik bilmiyoruz. Fakat bilhassa Rusya ve Çin’in Batı ile yürüttükleri siyasi ve ekonomik mücadele derinleştikçe İkincisine ağırlık verebileceklerini tahmin edebiliriz.

Tam da bu noktada Türkiye’nin BRICS üyeliğiyle ilgili zamanlamasının iki açıdan isabetli olduğu görülüyor. Birincisi, tüm ekonomik göstergeler Avrupa-Atlantik alanının inişte, Asya-Pasifik alanının da yükselişte olduğunu gösteriyor. Yüzyılımızın ikinci yarısında bambaşka bir küresel ekonomik sisteme doğru hızla ilerliyoruz. Türkiye yeni ekonomik düzenin pasif değil aktif oyuncusu olma niyetindedir. İkincisi, BRICS kurumsal bir yapıya dönüşmeden içinde yer alınırsa, kurumsallaşmaya yön verecek aktörlerden biri olmak mümkündür. Mimarisi ve işleyiş kuralları belirlenmiş bir teşkilata sonradan üye olarak şekil vermek neredeyse imkânsızdır.

BRICS üyelerinin Türkiye’nin katılımına karşı çıkacaklarını zannetmiyorum. Bu durumda şayet Türkiye vazgeçmezse 2025’ten itibaren bu yapının güçlü üyelerinden biri hâline gelecektir. Tabii yeni üyelerin katılımıyla genişleyen ve kurumsallaşmaya doğru adım atması muhtemel bu yapının adının da BRICS değil herkesi temsil edecek başka bir şey olması gerekir. Küresel Dayanışma ve işbirliği Teşkilatı (Organization of Global Solidarity and Cooperation – OGSC) gibi bir şey mesela.