Türkiye gazetesi yazarı Çağrı Erhan, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın TBMM’deki konuşmasını değerlendirdi. Erhan, Abbas’ın Filistin davasına dair verdiği mesajların İsrail’e karşı güçlü bir duruş sergilediğini belirtti. İki devletli çözüm önerisi üzerinde duran Erhan, bölge ülkelerinin birleşmesi gerektiğini vurguladı. Erhan, Filistin halkının kendi aralarındaki birliği sağlamadan İsrail’e karşı başarılı olamayacaklarını ifade ettiği yazısında şunları kaydetti:
Türkiye gazetesi yazarı Çağrı Erhan, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın TBMM’deki konuşmasını değerlendirdi. Erhan, Abbas’ın Filistin davasına dair verdiği mesajların İsrail’e karşı güçlü bir duruş sergilediğini belirtti. İki devletli çözüm önerisi üzerinde duran Erhan, bölge ülkelerinin birleşmesi gerektiğini vurguladı. Erhan, Filistin halkının kendi aralarındaki birliği sağlamadan İsrail’e karşı başarılı olamayacaklarını ifade ettiği yazısında şunları kaydetti: “Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada Filistin davası hakkında güçlü bir mesaj verdi. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun ABD Kongresindeki konuşmasına cevap niteliği de taşıyan bu konuşmada Abbas dört temel konuya vurgu yaptı: -Uluslararası hukuka göre, Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Gazze Şeridi bağımsız Filistin devletini oluşturan topraklardır. Kudüs Filistin’in başkentidir. -7 Ekim’den bu yana 40 bin şehit veren Filistin halkı topraklarını asla terk etmeyecektir. Gaspçı İsrail güçleri eninde sonunda Filistin’den çıkarılacaktır. Abbas’ın sözleriyle; “Ya Zafer, Ya Şehadet…” ÖNE ÇIKAN VİDEO -İsrail’in en büyük destekçisi ABD, Filistin halkına insani yardım ulaştırılmasını bile BM Güvenlik Konseyi’nde veto etmiştir. -Soykırım suçluları Uluslararası Adalet Divanı’nda mahkûm olacaklardır. Abbas’ın Türkiye ziyareti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un davetleriyle gerçekleşti. Menfur bir suikasta uğramamış olsaydı İsmail Heniye de Abbas’la aynı tarihte Türkiye’de olacak ve Filistin halkının tüm siyasi unsurları arasında güçlü bir dayanışma olduğu ilan edilecekti. Abbas, Heniye’nin şehit edilmesinden duyduğu üzüntüyü TBMM kürsüsünden dile getirirken, Filistin yönetiminin tüm üyeleriyle birlikte Gazze ve Kudüs’e gideceğini ve İsrail bombaları altında yaşama mücadelesi veren Filistin halkıyla birlikte olduklarını tüm dünyaya göstereceklerini ifade etti. Filistin Yönetimi’nin Abbas başkanlığında Gazze’ye veya Kudüs’e gitmelerine İsrail’in izin vermeyeceği açık. Abbas ancak Mısır üzerinden Refah Sınır Kapısı’na ulaşabilir. Bu yolu tıkamak için de İsrail elinden geleni yapacaktır. Abbas’ın Kudüs’e gitmesi de en az Gazze’ye gitmesi kadar müşkül. Hemen her hafta Mescid-i Aksa’da provokatif eylemler düzenleyen aşırı sağcı İsrail partileri Abbas’ın Kudüs ziyaretini engellemek için devreye gireceklerdir. Yine de Gazze’yle dayanışma içinde olduğunu göstermek açısından Abbas’ın bu konuları dile getirmesi bile başlı başına önemli. Diğer yandan, İsrail’in ABD desteğiyle yürütmekte olduğu Filistin siyasetinin hedefleri arasında iki devletli bir çözüm olmadığı apaçık ortadayken, sadece bu konudan bahsedip, nasıl yapılacağı hakkında hiçbir şey söylememek herhâlde vaziyetin zorluğunun en net göstergesi. Filistin’de ortaya çıkan tablo bırakın başkenti Kudüs olan bütünleşmiş bir bağımsız Filistin devletinin oluşturulmasını, Gazze’nin Batı Şeria ile bir şekilde irtibatlı olmasını bile bugün için imkânsız kılıyor. Hedefe ulaşabilmenin ise üç yolu var: Birincisi; tüm bölge ülkelerinin Filistin’in bağımsızlığı konusunda birleşmeleri. Suudi Arabistan liderliğinde Körfez ülkeleri, İran, Suriye ve Irak bir araya gelerek İsrail’e karşı tek ses olabilirlerse ve diğer İslam ülkeleri de buna destek olurlarsa ufak da olsa bir umut kapısı aralanabilir. İsrail üzerinde baskı kurabilmenin yolu Washington’dan geçer. Söz konusu ülkeler Filistin konusundaki kararlı tutumlarını ABD’ye hissettirmek zorundadırlar. Fakat bu ülkelerin kendi aralarındaki derin meseleler ve bilhassa Körfez ülkelerinin ABD’yle kurdukları ilişkinin tabiatı Washington’a karşı herhangi bir duruş sergileyebilmelerini maalesef engellemektedir. İkincisi; BM Güvenlik Konseyi üyeleri Rusya ve Çin’in de içinde bulunacakları şekilde Filistin’in bağımsızlığı için küresel dayanışma platformunun oluşturulmasıdır. Bu iki ülkenin ve tüm kıtalardan Filistin konusunda duyarlılığı olan devletlerin katılımıyla Türkiye’nin öncülüğünde Orta Doğu İnsanlık ve Medeniyet Zirvesi’nin toplanmasını daha önce bu köşeden önermiştim. Bir başlangıç olabilmesi için bu adım gecikmeden atılmalıdır. Üçüncüsü; İsrail’in küresel kamuoyu baskısı altında tutulmasıdır. Gazze soykırımını gözlerden kaçırmak için Batı medyası üzerine bütün ağırlığını koyan İsrail bir ölçüde başarıya ulaştı. Farklı sebeplerle de olsa, Türkiye’de bile Gazze soykırımıyla ilgili haberler geri plana düştü. Filistin hakkındaki küresel dinamizmi diri tutmak lazım. Filistin halkıyla dayanışma içinde olan ve bağımsız Filistin devleti isteyen kitlelerin kendi hükûmetleri üzerindeki baskıları olmadan Batılı hükûmetlerin, İsrail’i durdurmaya çağırması ve ardından da iki devletli çözüme destek vermeleri söz konusu olamaz… Tüm bunların yanında bir konu daha var ki, aslında Filistin davasında başarının ön şartını oluşturuyor. O da Filistin halkının, hiçbir siyasi, ideolojik, dinî ayrım olmadan birbiriyle birleşmesi, tek ses, tek yumruk olması. Batı Şeria ve Gazze sözde değil, özde kucaklaşmadan, başka ülkelere göç etmiş Filistinliler bu bütünleşmeye maddi ve manevi olarak katılmadan, evvela kendi aralarında anlaşmadan, İsrail’e hiçbir şeyi kabul ettirebilmeleri mümkün değil. Bu bütünleşme için Mahmud Abbas’ın Gazze’ye ya da Kudüs’e gitmesi gerekmiyor. 365 gün Ramallah’ta kalarak ama Filistin Yönetimini, tüm unsurları temsil edecek şekilde yeniden oluşturarak da önemli bir adım atmış olur. Bu noktada Abbas kadar HAMAS’ın yeni lideri Yahya Sinvar’a da sorumluluk düşüyor…”