Hizbullah ve HAMAS liderlerine İsrail tarafından gerçekleştirilen suikastlardan sonra “intikam” yemini eden İran bu satırların kaleme alındığı cuma akşamına kadar henüz bir karşılık vermemişti. Tüm dünyada Tahran’ın Heniyye suikastının hemen ardından birkaç gün içinde karşılık vereceği beklentisi oluşmuştu. Hatta ABD Başkan adayı Trump saldırı için gün ve saat dahi vermişti. Trump daha sonra İran’ın operasyonu “ertelediğini” ifade etmişti. Peki ne oluyor da tüm dünyanın kilitlendiği söz konusu karşılık bir türlü gelmiyor.
Batı basınında geçen hafta yer alan iki haber konuyu takip edenlerin dikkatinden kaçmamıştır. Birincisi, İran’ın İsrail’e güçlü bir misillemede bulunacağını öğrenen ABD’nin devreye girdiği ve İran’la gizli bir görüşme gerçekleştirdiği haberiydi. Mayıs ayında da ABD ile İran arasında çatışmanın Orta Doğu’ya yayılmasının önlenmesi konusunda Umman’da gizli görüşmeler yapıldığı haberleri basında yer almıştı. Bu kez ABD’nin, İsrail’e ve Orta Doğu’daki ABD hedeflerine saldırmaması karşılığında İran’la nükleer anlaşma görüşmelerini tekrar başlatmayı önerdiği iddia edildi.
İkinci haber ise Heniyye suikastının nasıl gerçekleştirildiğiyle ilgiliydi. İddiaya göre İsrail dış istihbarat servisi MOSSAD bazı İran Devrim Muhafızları mensuplarıyla irtibata geçmiş ve onları para karşılığı Heniyye’nin kaldığı konukevine bomba yerleştirmeye ikna etmişti. Saldırıdan hemen sonra bu kişiler ülke dışına kaçırılmıştı.
İki iddia da doğrulanmadı. Tamamen uydurma olma ihtimalleri var. Yine de İran’ın daha önceki tepkileriyle mukayese edildiğinde epey ihtiyatlı davranmakta oluşunun bazı sebepleri üzerinde durmak lazım.
İran, doğrudan İsrail’i hedef alan bir önceki saldırısının beklediği etkiyi doğurmadığını gördü. İsrail’e yolladığı SİHA’ların ve füzelerin çok büyük bir bölümünün hedeflerine ulaşamadan imha edilmesi, bölgede kendisine bel bağlayanların güvenini sarstı. Dahası, İsrail’in yardımına koşan ABD ve İngiltere, benzeri bir saldırıya karşı aynı duvarı öreceklerinin sinyalini verdi. Bu itibarla Tahran yönetimi, hiçbir sonuç doğurmayacak ama kendisini ABD ile de çatışmaya sürükleyebilecek bir saldırıyı tekrar etmekten vazgeçmiş olabilir. Bunu yaparken de “misliyle karşılık” ilkesi gereğince, saldırı yerine, İsrail’in yaptığı türden bir misilleme yapma seçeneğini de değerlendiriyor olabilir.
Bunun tersi de mümkün. Bir önceki saldırısının ne kadar etkisiz ve sonuçları yönünden kendi itibarını sarsıcı bir nitelikte olduğunu gören İran, bu kez İsrail’in gerçekten canını acıtacak bir karşılık verebilmek için hazırlık yapıyor olabilir. Detaylı planlar ve hesaplamalar sebebiyle de misillemede gecikmiş olabilir. Bölgedeki vekil güçleri ve tabii müttefikleri olan Hizbullah ve Husilerin de kendisiyle eş zamanlı olarak İsrail’e saldırıya geçmesini organize etmekle de meşgul olabilir.
Diğer yandan, İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın, dinî lider Ali Hamaney’in misilleme konusundaki kararlılığına rağmen, ABD ve diğer Batı ülkeleriyle yeni bir diyalog kapısı aralamak ve bu yolla İran üzerindeki ambargoyu gevşetme niyetiyle hareket ettiği de düşünülebilir. Böyle bir durum söz konusuysa, reformist kanada mensup olduğu bilinen Pezeşkiyan ile dinî lider arasındaki görüş farklılıklarının bir süre sonra İran’da çok ciddi siyasi bir krizi doğurabileceğini tahmin etmek güç olmaz. Şayet İran, İsrail’e çok sert ve topyekûn bir misillemede bulunursa, bunun Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’a rağmen olacağı açıktır. Daha mutedil bir karşılık verilmesi ya da hareketsiz kalınması durumunda ise İran’ın en önemli iki siyasi aktörü arasında bir mutabakata varıldığı yorumu yapılabilir.
Tam da bu noktada, Heniyye’ye suikast düzenleyenlerin İsrail tarafından satın alınmış Devrim Muhafızları olduğu iddialarının neden ortaya atıldığı anlam kazanıyor. Zira Devrim Muhafızları İran Cumhurbaşkanına değil, doğrudan dinî lidere bağlı olarak görev yapıyor ve onun talimatıyla hareket ediyorlar. İran’ı tetkik edenler bilir. Ülkede aslında biri cumhurbaşkanına diğeri dinî liderin komutası altında iki ayrı ordu bulunur. Yapılarına ve kuvvetlerine bakıldığında İran’ın asıl askerî gücünün Hamaney’in direktifleriyle hareket ettiği, cumhurbaşkanının ise bunların üzerinde herhangi bir yetkisinin bulunmadığı söylenebilir. İddiaları doğrulayan somut hiçbir delilin olmaması, Hamaney’in komutasındaki Devrim Muhafızlarının içinde İsrail’e çalışan kişilerin bulunduğu şüphesinin İran kamuoyunda çok ciddi bir polemik konusu olmasına mâni değil.
Pazar sabahı siz bu satırları okurken belki de İran’ın “ertelenen” misillemesi gerçekleşmiş olacak. Bu sefer saldırının ne ölçüde etkili olduğu ve İsrail’in buna ne karşılık vereceği tartışılmaya başlanacak. Görünen o ki, İsrail-İran geriliminin tüm Orta Doğu’ya yayılarak büyük bir çalkantıya yol açması riski her geçen gün artıyor. Netanyahu’nun ABD’yle İran’ı karşı karşıya getirme planı geçerliliğini koruyor. Büyük Orta Doğu Savaşı’nın patlak verip vermeyeceği sorusu İran’ın uzun bir gelenek üzerinde yükselen “devlet aklım” ne ölçüde kullanacağına göre cevaplanacak.