Orta Doğu İnsanlık ve Medeniyet Zirvesi – Türkiye Gazetesi (04.08.2024)

Filistin İslami Direniş Hareketinin (HAMAS) siyasi büro şefi İsmail Heniyye’nin, İran’ın yeni cumhurbaşkanının göreve başlama törenine katılmak için bulunduğu Tahran’da bir suikast sonucu katledilmesi Orta Doğu’da bir yıla yakındır devam eden sürekli tırmanmanın son aşaması oldu. Ama belli ki, sonuncu olmayacak. Nasıl, ne şekilde ve kim tarafından gerçekleştirildiğini hâlâ bilmediğimiz bu suikastın olağan şüphelisi İsrail. Daha önce de hem Filistin direnişinin önde gelen isimlerine hem de Lübnan Hizbullahının komuta kademesine defalarca saldırılar düzenleyen, İran topraklarına saldırmaktan geri durmayan Tel Aviv yönetiminin bu suikastı üstlenmesi ne HAMAS’ı ne de İranlıları şaşırtır. Fakat Heniyye’ye düzenlenen bombalı saldırıya dair henüz cevaplanmamış o kadar çok soru var ki, olağan şüpheli İsrail’in bu işin arkasındaki tek fail olduğunu hemen söyleyemiyoruz.

Bu satırların yazıldığı sırada saldırının nasıl gerçekleştiği bile netlik kazanmamıştı. Heniyye insansız hava aracıyla mı, güdümlü roketle mi, dışarıdan atılan bombayla mı yoksa bazı Batılı basın organlarının iddia ettiği gibi kaldığı eve daha önceden yerleştirilen bir bombayla mı katledildi bilmiyoruz. Hizbullah lideri Nasrallah’a, güvenliğini sağlayamayacağı gerekçesiyle Tahran’daki tören için davetiye göndermeyen İran’ın Heniyye’ye, güvenliğini sağlama garantisi verip vermediğini de bilmiyoruz. Heniyye’yle birlikte tam olarak kaç kişinin hayatını kaybettiği ve bu kişilerin kimlikleri hakkında da çelişkili bilgiler mevcut. Ama bildiğimiz bir şey var. İran’ın en üst otoritesi dinî lider Ali Hamaney bu suikasta karşılık verileceğini ilan etti. Diğer yandan, kendi komuta kademesinin önemli isimlerinin İsrail tarafından öldürülmesinden sonra Hizbullah da intikam alacağını açıkladı.

Görünen o ki, Orta Doğu denkleminde yeni bir safhaya giriyoruz. Türkiye’nin aylardır dile getirdiği, bir an önce ateşkes temin edilemezse çatışmanın yayılabileceği endişesi hızla gerçek oluyor. İsrail’in Filistin’de yürüttüğü soykırımla eş zamanlı olarak ortaya çıkan İsrail-Lübnan çatışmasının yanına bir süre sonra İsrail-İran arasındaki “savaş benzeri durum” eklenmişti. Ardından denkleme Yemen’de bulunan Husiler de girdi. Başından itibaren İsrail’in yanında olduklarını açıklayan ABD, İngiltere ve Fransa, İran’dan İsrail’e yapılan SİHA ve füze saldırısının etkisizleştirilmesinde önemli rol oynadılar.

Netanyahu duracağa benzemiyor. ABD’den aldığı güçlü destek ve karşısında gerçek anlamda caydırıcı olarak gördüğü hiçbir gücün olmayışı İsrail’in Filistinliler üzerindeki baskılarını giderek artıracağını gösteriyor. Heniyye suikastından sonra Hamas’ın siyasi kanadının başına kimin geçeceği de Netanyahu’nun fazlaca endişe duyduğu bir konu değil. İsrail Başbakanı stratejik hedefine kilitlenmiş şekilde bütün gücüyle ilerliyor. O hedef, bir gün silahlar sustuğunda ortada egemen ve bağımsız bir Filistin devletinin varlığına imkân verecek maddi şartların yok edilmesi olarak özetlenebilir. Hizbullah, Husiler ve İran’dan gelen açıklamalar ve tehditler Netanyahu’nun Batı’dan destek isterken elini güçlendiriyor. Netanyahu ABD’nin yeni başkanı koltuğuna oturmadan önce İran’ın da içinde olacağı geniş çaplı bir çatışmanın İsrail’e verilen Batı desteğini en üst seviyeye çıkartacağını biliyor. Dahası İsrail, El Fetih ve Hamas arasında bir türlü giderilemeyen görüş ayrılıklarının ötesinde şimdi de askerî gücü büyük ölçüde paralize edilmiş Hamas içindeki farklı grupların da Heniyye sonrasında birbirlerine düşmelerini dört gözle bekliyor. Muhtemelen, sadece beklemekle kalmıyor bunun olması için örtülü bir operasyon da yürütüyor.

İki devletli çözüm yaklaşımı içinde, “başkenti Doğu Kudüs olan, bütünleşik, egemen ve bağımsız bir Filistin devletinin” kurulabileceğine Ürdün, Suudi Arabistan, Mısır, BAE inanmış olsalardı, Filistinli grupları bir araya getirme işini Çin’e bırakmaz, kendileri üstlenirlerdi. Buna hem inanmıyorlar hem de istemiyorlar. İran’ın frenlenmesi ise bu devletlerin ortak arzusu.

İnfilak etmeye hazır bomba hâline gelen Orta Doğu’yu soğutmanın, bütün bu olup bitenlerden sonra tek bir gerçekçi yolu var.

O da İsrail’de destek vermeyen ülkelerin bir araya gelerek, acil, etkili ve sürdürülebilir bir baskı mekanizmasını olabildiğince kurması. BM Güvenlik Konseyinin daimî üyeleri Çin ve Rusya’nın içinde olmadığı hiçbir girişimden sonuç alınamaz. Türkiye bu iki ülkeye çağrı yaparak, en kısa sürede Orta Doğu İnsanlık ve Medeniyet Zirvesi’nin gerçekleştirilmesini temin edebilir. Güney Afrika, İspanya, Pakistan, Endonezya, Brezilya ve Malezya zirvede olmalıdır. Zirveye katılan devletlerin İsrail’in durdurulması, Filistin halkının insani problemlerinin giderilmesi, ateşkesin temini, çatışmanın yayılmasının önüne geçilmesi başta olmak üzere birçok konuda ilerleme kaydetmeleri mümkün olabilir.

“Bu girişim beyhudedir. Bir şey çıkmaz” diyen varsa, buyursun başka bir çözüm önersin. Bekleyerek geçen her gün yangın daha da büyüyor.