Haftaya ABD’nin başkenti Washington’da NATO liderler zirvesi toplanacak. İttifak’ın kuruluşunun 75. yılı dolayısıyla özel bir önem atfedilen toplantı küresel birçok belirsizliğin gölgesinde yapılacak. Türkiye’nin tüm barış girişimlerine rağmen Rusya-Ukrayna savaşı bütün hızıyla sürüyor. Gazze’ye yönelik İsrail saldırılarının bitmediği ve HAMAS ile İsrail arasında bir ateşkesin temin edilemediği bir ortamda, İsrail ile Hizbullah arasındaki çatışma yeni bir Lübnan savaşı ihtimalini gündeme getiriyor. Zaman zaman seviyesi düşse de Çin-Tayvan gerilimi de tırmanma eğilimini koruyor.
Dünyanın sinir uçlarındaki stresin yanında, önde gelen üyelerin bazılarındaki siyasi belirsizlikler de ittifak’ın geleceği için yeni şüphe kaynakları oluşturuyor.
Eski başkan ve 2025-2029 dönemi için başkan adayı Donald Trump’la yaptığı televizyon münazarasındaki zayıf performansı sebebiyle ABD Başkanı Joe Biden’ın adaylıktan çekilmesi yönünde kendi partisi içinden gelen baskılar her geçen gün artıyor. Münazara öncesinde iki başkan adayının başa baş bir yarış içinde olduğu anketlere yansımışken, münazaradan sonra Trump, Biden karşısında en az 10 puan öne geçmiş gözüküyor.
NATO’nun fikir babası ve kurucusu olan ABD’nin dümeninde kimin oturacağı İttifak’ın gelecekteki stratejisi ve politikaları için son derece önemli. Başkanlığı döneminde NATO’yu hedef alan sert tenkitlere imza atan Trump’ın tekrar başkan olması durumunda Rusya’yla daha farklı bir ilişki kurmaya niyetli olduğu bir sır değil. Biden’ın politikalarının Rusya’yı Çin’e yaklaştırdığını, dolayısıyla ABD açısından asıl tehdit olan Çin’in son dört yılda daha da güçlendiğini savunan Trump ve ekibi, ne yapıp edip Moskova-Beijing yakınlaşmasını bitirmek gerektiğini düşünüyor.
ABD’de, şu ana kadar “adaylıktan çekilmeyeceğim” demeyi sürdüren Biden’ın kaybetmesi ya da adaylıktan çekilirse yerine gelen kişinin de Trump karşısında tutunamaması durumunda, önümüzdeki haftaki NATO toplantısında alınması beklenen bazı kararların gelecek yıllarda uygulanamaması durumu söz konusu olabilir. NATO’yu Rusya ile daha fazla sürtüşme hâline sokabilecek kararların, ABD’deki siyasi belirsizliğe rağmen mevcut ABD yönetimi tarafından hayata geçirilmeye çalışılması ittifak’ın sürdürülebilirliği açısından büyük bir risk unsuru taşıyor.
Diğer yandan, yine kuruluş döneminden bu yana NATO içinde ABD’nin önşartsız destekçisi olan İngiltere’de (Birleşik Krallık) yapılan seçimin kesin galibi muhalefetteki işçi Partisi oldu. Muhafazakâr Parti’den çoğu alanda ayrışsa da işçi Partisi’nin Ukrayna’ya destek hususunda farklı bir düşüncesi yok. Hatta partinin gölge dışişleri ve savunma bakanları geçtiğimiz haftalarda Kiev’e giderek, iktidara geldiklerinde Ukrayna’ya desteği artırarak sürdüreceklerini taahhüt ettiler. Bunda şaşılacak bir şey bulunmuyor. Zira 2003’te ABD’nin mesnetsiz Irak saldırısına en güçlü desteği veren hükümet de Tony Blair’in lideri olduğu işçi Partisi hükümetiydi. Fakat Trump’ın ABD Başkanı olması ve ülkesinin Ukrayna politikasını değiştirmesi hâlinde İngiltere’nin nasıl bir tavır içinde olacağını kestirmek zor.
Fransa siyaseti de NATO açısından belirsizlikler doğuruyor. Erken seçimin ilk turundan Le Pen’in Millî içtima Partisi zaferle çıktı. Bugün yapılmakta olan ikinci turda Macron’un hedefi, aşırı sağın hükümetin bir parçası olacak sandalye sayısına ulaşmasını engellemek. Macron’un çağrısına uyan 200’den fazla aday seçimden çekilerek, Le Pen’e karşı blok oluşturulmasının yolunu açtı. Bu akşam açıklanacak sonuçlara göre Le Pen’in Meclis’te mutlak çoğunluğu elde edememesi söz konusu olsa bile, eskiye nazaran çok daha güçlü bir muhalefet yapma gücüne sahip olacağı açık. Bu da Macron’un Ukrayna’ya Fransız askeri gönderme düşüncesini sekteye uğratabilir. Son bir hamleyle Millî içtima’nın ve siyasi müttefiklerinin çoğunluğu elde etmeleri durumunda ise Macron’un Ukrayna politikasının tarihe gömülmesi söz konusu olabilir. Böyle bir ortamda NATO zirvesinde Macron’un sesi de daha cılız çıkacaktır.
75 yıllık tarihinde NATO ilk kez böyle siyasi belirsizliklerin olduğu bir manzarada toplanıyor. Geleneksel aile fotoğrafında, gitmesine kesin gözüyle bakılan bir ABD Başkanı, görevinin daha ilk haftasını doldurmadan zirveye katılacak olan bir İngiltere Başbakanı ve seçimden hırpalanarak çıkmış bir Fransa Cumhurbaşkanı olacak. Bu kişiler NATO’nun nükleer silah sahibi ve BM Güvenlik Konseyi daimî üyesi olan üyelerinin liderleri. Ne diyelim? “Nice 75 yıllara!”