Donald Trump’a reddiye (24.12.2017) Türkiye Gazetesi

BM 21 Aralık’ta tarihî günlerinden birini yaşadı. Genel Kurul’da kahir ekseriyetle kabul edilen karar Türkiye’nin başarısıdır. Şayet Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dönem başkanı sıfatıyla İslam İşbirliği Teşkilatı’nı olağanüstü toplantıya çağırmamış olsaydı, İslam ülkeleri Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığı kararın karşısında kenetlenemeyeceklerdi. Şayet Türkiye konuyu BM Genel Kurulu’na taşımamış olsaydı, söz konusu tarihî karar alınamayacaktı.

Üç açıdan alınan kararı değerlendirelim.

Kudüs’ün geleceği açısından baktığımızda, daha yapılacak çok şey olduğunu görüyoruz. BM Güvenlik Konseyi’nde 1’e karşı 14, Genel Kurul’da ise 9’a karşı 128 oyla alınan karar şüphesiz büyük anlam taşıyor. Şimdi ABD kararından vazgeçinceye, iki devletlilik temelinde adil ve kalıcı bir Orta Doğu Barış Sürecini yeniden canlandırıncaya değin aynı yönde çabaların devam ettirilmesi gerekiyor. Türkiye buna da öncülük edebilir. Hem İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi hem de Avrupa Birliği’ne aday bir ülke olarak, bu iki örgütün ortaklaşa bir ‘Kudüs ve Orta Doğu Barışı’ toplantısı yapması sağlanabilir. İslam ülkeleri gibi, AB üyelerinin de BM Güvenlik Konseyi ve Genel Kurulundaki karar oylamalarında ‘hayır’ tarafında yer almadığını unutmayalım.

ABD Başkanı Trump açısından baktığımızda, Kudüs oylamasının kendisi açısından iki reddiye anlamına geldiğini görüyoruz. Birincisi, Kudüs’ü İsrail’in başkenti tanıyan kararın reddidir. Bağımsızlık ilan ettiği 1776’dan bugüne geçen zaman zarfında hiçbir ABD başkanı uluslararası platformlarda ülkesini bu kadar güç duruma sokmamıştı. Hiçbir Başkan ABD’nin bu kadar istiskal edilmesinin başaktörü olmamıştı. Makul Amerikalı seçmen cuma günkü gazeteleri okuduğunda, haritada yerini bile gösteremeyeceği Mikronezya, Nauru, Togo, Palau, Marshall Adaları gibi ‘egzotik’ adaların Başkan Trump’la göstermiş oldukları ‘güçlü dayanışmadan’ gurur duymuyor. Burada bir şeylerin yanlış olduğu, en yakın müttefiklerden İngiltere, Güney Kore ve Japonya’nın bile Trump’a hayır demesinin bir sebebi olduğu ABD’de de detaylı biçimde sorgulanıyor. Kamuoyunda ciddiye alınan kanaat önderleri; Başkan Trump’ın Kudüs hamlesinin iç siyasetteki sıkışmışlıktan kurtulmak için yapılmış ama tam tersi netice doğurmuş bir manevra olarak değerlendiriyorlar.

Trump için BM’den çıkan ikinci reddiye, geçen hafta içinde açıklanan yeni Ulusal Güvenlik Stratejisine yönelik. Bu belge, daha önceki stratejilerden ve doktrinlerden birçok yönüyle ayrılıyor. Belki de en önemli farklılığı stratejinin her yerinden -tabiri caizse- vıcık vıcık kibir, nobranlık ve bencillik akması. Trump “her şey Amerika için” derken “benim çıkarıma değilse dünyada olup biten hiçbir şey umurumda değil” mesajını veriyor. Ne küresel insani sorunlar, ne mültecilerin dramı, ne iklim değişikliği, ne geri kalmışlık problemleri, ne başka bir şey. “Amerika’yı yeniden büyük yapmak” için Trump’ın gündeminde bunlar yok. Stratejiyi okuyan Amerikalıların gözünde Amerika yeniden büyüyor mu bilmiyorum. Fakat dünyanın dört bir köşesinden uluslararası ilişkiler uzmanları, bu stratejiyle ABD’nin uluslararası kamuoylarında serbest düşüşlü bir irtifa kaybı yaşamakta olduğunu söylüyor. Strateji belgesi henüz sıcakken, Trump’ın BM Güvenlik Konseyi’ndeki temsilcisinin, “bize karşı olan ülkelerin isimlerini alıyorum” demesi, Trump’ın ise daha da ileri giderek ABD’ye destek olunmasını, ekonomik yardım almanın ön şartı olarak tanımlaması, Başkan Trump’ın popülaritesini insanlık nezdinde hâk ile yeksan etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sayın Trump, BM üyelerinin oylarını dolarla satın alamazsınız” demişti. Öyle de oldu.

Son olarak, BM’deki Kudüs oylamaları süreci bu teşkilatın bir an önce reforme edilmesi gerektiğini de bir kez daha gözler önüne serdi. Güvenlik Konseyi’nin yapısının acilen çağdaş standartlara kavuşturulması gerekiyor. Dünyanın güvenlik ve barışını korumak için kurulmuş bir teşkilat, sadece 1 üyenin hayır demesiyle bloke oluyorsa, o mekanizma maluldür. Kudüs kararı esnasında Başkan Trump’ın tutumuna karşı sergilenen uluslararası dayanışmanın, BM reformasyonuna vesile olup olmayacağını göreceğiz. Diğer dört daimi üye böyle bir yenilenmeye destek olurlar mı şimdiden kestiremeyiz. Ama bildiğimiz şey, BM bir gün yeni bir yapıya kavuşacaksa, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Dünya Beşten Büyüktür” cümlesi, bu yenilenmenin ana fikrini oluşturacaktır.