İslam İşbirliği Teşkilatı’nın, dönem başkanı Türkiye’nin davetiyle 13 Aralık’ta İstanbul’da gerçekleşen toplantısında, kurulduğu günden bu yana Teşkilatın aldığı en önemli karara imza atıldı. İslam İşbirliği Teşkilatının ortaya çıkış hikâyesine bakarsak, bu kuruluşun varlık sebebinin Kudüs olduğunu görürüz. 1969’da Mescid-i Aksa’nın kundaklanmasından sonra tarihlerinde ilk kez İslam ülkeleri Rabat’ta bir araya gelmişler, bir yıl sonra da o zamanki ismi İslam Konferansı olan, İslam İşbirliği Teşkilatını kurmuşlardı. Teşkilatın kuruluş belgesinde, “Kudüs kurtarılana kadar” Cidde merkezli olarak çalışmaların sürdürüleceği ifade edilmekteydi.
1967’de İsrail tarafından işgal edilen Kudüs henüz işgalden kurtarılamadı. Ama çarşamba günkü tarihî kararla İslam ülkeleri oldu-bittilerle Kudüs’ün İsrail’in başkenti yapılması girişimlerine kesin bir dille “dur” dediler. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yürüttüğü yoğun telefon diplomasisi, bazı bölge ülkelerinin hükûmetlerinin engelleme çabalarına rağmen, söz konusu kararın alınabilmesindeki en büyük amildi.
İslam İşbirliği Teşkilatının Kudüs kararında, üç husus öne çıkıyor.
Birincisi, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasının Birleşmiş Milletlerce daha önce alınan birçok karara aykırılık teşkil ettiğinin altının çizilmesi. Bu çerçevede ABD’nin kararından vazgeçmesi çağrısında bulunulurken, diğer tüm devletlerin de böyle bir girişimden imtina etmeleri isteniyor.
İkincisi, Doğu Kudüs’ün Filistin Devleti’nin başkenti olduğunun kabul ve ilan edilmesi. Böylece, BM Genel Kurulu’nun 1947’de Kudüs için ortaya koyduğu ama 1967’deki yasa dışı İsrail işgaliyle anlamını kaybetmiş olan ‘ortak yönetim alanı’ nitelemesi de İslam İşbirliği Teşkilatı tarafından reddedilmiş oluyor. Kararda ‘Doğu Kudüs’ ifadesinin geçmesi, iki devletli çözüme İslam ülkelerinin sıcak baktığını gösteriyor. Tüm devletler Doğu Kudüs’ü Filistin’in işgal altındaki başkent olarak tanımaya çağrılıyor.
Üçüncüsü, BM’nin göreve çağrılması. İstanbul Zirvesi sonuç bildirgesinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne çağrıda bulunularak, derhal sorumluluklarını üstlenmesi, Kudüs’ün yasal statüsünü teyit etmesi, Filistin topraklarındaki İsrail işgaline son vermesi, Filistin halkının uluslararası koruma altına alınmasını sağlaması, Filistin meselesiyle ilgili aldığı tüm kararları uygulaması ve bu kararlara uyması istendi.
Özellikle bu hususta İslam İşbirliği Teşkilatı çok önemli bir uluslararası hukuk girişimi başlattı. ABD’nin vetosu sebebiyle paralize olmaya mahkûm BM Güvenlik Konseyi’ni bypass etmenin hukuki yöntemini de ortaya koydu. Teşkilatın uluslararası toplumun dikkatine sunduğu bu yöntem 3 Kasım 1950 tarih ve 377 sayılı BM Genel Kurulu tavsiyesine atıfla, Barış İçin Birleşme kararıydı. Söz konusu kararın A bendine göre; BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerden herhangi birinin engellemesi sebebiyle asli sorumluluğunu yerine getiremezse, BM Genel Kurulu -aslen Güvenlik Konseyi’nin yetki alanına giren- uluslararası barış ve güvenliği korumak konusunu ele alabilir. BM Genel Kurulu yapacağı toplantıda üye devletlerin ortak önlemler alması için tavsiye niteliğinde kararlar alabilir. Genel Kurul’un böyle bir konuda toplantı yapabilmesi için ya BM Güvenlik Konseyi’nin 9 üyesinin daveti ya da BM üyesi ülkelerin salt çoğunluğunun çağrısı gereklidir.
İstanbul Zirvesinde alınan kararlarla İslam İşbirliği Teşkilatı BM Genel Kurulu’nun “Kudüs İçin Birleşme Kararı” alabilmesi yönünde ilk adımı kesin niyet beyanıyla atmış oldu. Böyle bir kararın alınabilmesi için şimdi ya 15 BM Güvenlik Konseyi üyesinden en az 9’unun ikna edilmesi, ya da 193 BM üyesinin en az 97’sinin bir araya getirilmesi gerekiyor. İslam İşbirliği Teşkilatı’nın 56 üyesinin aynı zamanda BM üyesi olduğu da düşünülürse sadece 41 devletin daha ikna edilmesiyle mesele Genel Kurul gündemine taşınabilir. BM Güvenlik Konseyi’nde ise 5 daimi üyenin yanında bugün itibariyle görev yapan 10 ülke şunlar: Bolivya, Etiyopya, İtalya, Mısır, Japonya, Kazakistan, Senegal, İsveç, Ukrayna, Uruguay. Bunlardan Mısır ve Senegal 1969’dan, Kazakistan 1995’ten beri İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi.
Türkiye’nin öncülüğünde İstanbul’da aldıkları kararlara sahip çıkmaları durumunda İslam ülkelerinin, BM Genel Kurulu’nda Kudüs İçin Birleşme Kararı aldırabilecek yeterlilikte olduklarını düşünüyorum.