Yunanistan’daki olaylar “Küresel Feodalizm”in habercisi mi? (23.12.2008) Türkiye Gazetesi
Küresel ekonomik kriz uluslararası ilişkilerin temel konusu ve ajansların bir numaralı gündem maddesi olmaya devam ederken, Yunanistan’da 6 Aralık’ta bir gencin polis tarafından öldürülmesini takiben başlayan kitlesel eylemler de sürüyor. Başlangıçta, ülkede sık sık yaşanan protesto eylemlerinin tekrarı gibi yorumlanan olaylar bir türlü durdurulamayınca işin hiç de zannedildiği gibi basit olmadığı görüldü. Yunanistan olaylarından hareketle iki önemli soruya cevap aranıyor: 1-Yunanistan’daki olayların yol açtığı gerginlik bir iktidar değişikliğini getirir mi? 2-Yavaş yavaş da olsa bazı Avrupa ülkelerinde de görmeye başladığımız şekilde, Yunanistan olayları kıtayı sarsacak bir kitlesel harekete dönüşebilir mi? İlk soruya cevap vermek için Yunanistan’ın kısa ama dalgalı demokrasi tarihine bir göz atmak gerekiyor. Yunanistan ne öğrencilerin protestolarına, ne kendilerine anarşist adını veren grupların otorite karşıtı eylemlerine ne ekonomik ve siyasi çalkantılar sebebiyle gerçekleşen erken seçimlere yabancı. Tarihteki benzer olaylarda da görüldüğü gibi, bir türlü durulmayan olayların faturası Hükümet’e kesilmeye başladı. Siyasetin doğası gereği, muhalefet partileri bunu fırsat bilerek erken seçim için seslerini giderek yükseltmeye başladılar. Başbakan Kostas Karamanlis’in, olayların bastırılması için yönetime destek verilmesi şeklindeki çağrısı, başta Yorgo Papandreu’nun lideri olduğu PASOK olmak üzere muhalefet partilerinden itibar görmedi. ERKEN SEÇİM GÜNDEMDE Görünen o ki, anarşist gruplar, açıkladıkları gibi eylemlerini yılbaşında sona erdirseler bile, Yunanistan’da bir erken seçim sath-ı mailine girilmiş durumda. Çünkü, olayların çıkış sebebi her ne kadar 16 yaşında bir gencin öldürülmesi olsa da, bugün kimse öncelikli olarak bunu dile getirmiyor. Bilhassa muhalefetin altını çizdiği konu, işsizlik, hayat pahalılığı, ekonomik durgunluk ve istikrarsızlık. Aslında anarşistlerin, daha önceki pek çok eyleminin gerekçelerine benzer şekilde başlamış olan olaylar, bugün artık başka bir düzlemde tartışılıyor. Bunun tek bir sebebi var: Küresel ekonomik krizin Yunanistan’ı etkisi altına alması. Gelişmeleri tersten okuduğumuz takdirde şu sonuca ulaşmamız mümkün, eğer küresel ekonomik kriz yaşanmıyor ve Yunanistan ekonomisi son 25 yılın en büyük çalkantısını hissetmiyor olsaydı, o zaman anarşistlerin eylemleri sınırlı, kısa süreli ve belki de tamamen etkisiz kalacak, bugün anarşistlere destek veren Yunan halkı, tam tersine olayları bastırmaya çalışan Hükümet’e destek olacaktı. Buradan hareketle şimdi ikinci sorumuza cevap bulmaya çalışalım. Acaba Yunanistan olaylarının çok kısa sürede Hükümet’i sarsacak derecede büyümesine sebep olan ekonomik kriz, Avrupa’nın başka yerlerinde de benzer olaylara sebep olabilir mi? Cevap kısa ve net: Üç faktör dolayısıyla, evet olabilir: Birincisi, değişen ekonomik ve sosyal şartların hayatlarını güçleştirdiği gruplar, işsiz kalanlar, gelecek hakkında endişe duyanlar vs. yaşadıkları gerilim sebebiyle, Yunanistan’dakine benzer bazı olayları sistemli olarak kendi hükümetlerini protestonun bir gerekçesi olarak kullanabilirler. Ve eğer örgütlü gruplar tarafından sevk ve idare edilirse, bu tür protestolar da kitlesel ve uzun süreli eylemlere dönüşebilir. İkincisi, Yunanistan’daki anarşistlerin kendince “başarılarını” örnek alan başka ülkelerdeki anarşist gruplar da, “Yunanlı kardeşlerine destek”, “emperyalizmle mücadele”, “otorite karşıtı enternasyonel dayanışma” gibi post-modern ve idealist iki üç üniversite öğrencisinin kafa kafaya verdiklerinde kolayca üretebilecekleri gerekçeleri bahane ederek eylem başlatabilirler. Tabii bu tür eylemler için en elverişli noktalar, polisin müdahalesine uzak üniversite kampüsleri olabilir. Üçüncüsü, Yunanistan’daki anarşistlerle uzaktan yakından ilgisi olmayan hatta anarşizm düşüncesine de uzak bazı kesimler, her türlü amaçlarına ulaşabilmek için, zaten oluşmuş olan atmosferi kullanmaya çalışabilirler. Diğer taraftan, artık Avrupa’ya sıçramış bulunan bu eylemlerin, Avrupa’da topyekûn siyasî ve ekonomik bir dönüşüme ivme kazandıracak “devrim” karakterinde olaylar olduğu şeklinde de yorumlar okuyoruz. Gerçekten de Avrupa bir “devrim”e gebe mi? Yukarıdaki soruya cevabım nasıl kısa ve net ise, bunun için de kısa ve net bir cevabım var: Avrupa’da yaşanmış devrimlerin gelişim süreçlerine baktığımızda, hayır. TOPTAN ÇÖKÜŞ GELEBİLİRFransız Devrimi, 1830 ve 1848 devrimleri başta olmak üzere son iki asırdır Avrupa’da yaşanan tüm devrimlerin sokaktan değil, kütüphaneden başladığını söylemek mümkündür. Aydınlanma döneminin filozofları olmasaydı Fransız Devrimi, Paris’te bir avuç baldırıçıplağın yağması olmaktan öteye geçemezdi. 1830 liberal, 1848 milliyetçi ve sosyalist düşünürlerin ve toplumsal liderlerin eseridir. 1968 olaylarını, üzerinden kırk yıl geçmesine rağmen hâlâ hatırlanır kılan, sonradan siyasete giren Daniel Cohn Bandit gibi dönemin gençlik liderleri değil, hareketin arkasındaki güçlü entelektüel ve fikrî kapasitedir. Bugün ideolojilerin yok olmaya yüz tuttuğu, siyasî rollerin değiş tokuş edildiği, siyasî aktörlerin bir diğerinin şapkasına talip olduğu (bu yönüyle memleketimizde yaşananlara çok benzeyen) Avrupa’da böyle bir fikri zenginlik görmemiz mümkün değildir. Haliyle, bu durum dikkate alındığında, önü alınamadığı takdirde yaygınlaşabilecek olaylar bir devrimi değil, kaosu ve düzensizliğin hakim olduğu toptan bir çöküşü getirebilir. Acaba Avrupa, Orta Çağ feodalizmine geri mi dönecek? Yoksa 21. yüzyıl, yeniden tanımlanmış ve dönüştürülmüş kavramlarıyla “küresel feodalizm” çağı mı olacak? BİLMEDİKLERİMİZ Albaylar Cuntası (1967-1974): 1960’ların ikinci yarısında Yunanistan’da yaşanan iç siyasî istikrarsızlığa cevap vermek bahanesiyle ve ülkenin aşırı sol güçler tarafından ele geçirileceğine inanan bazı subaylar tarafından 21 Nisan 1967 tarihinde gerçekleştirilen darbeyle başlayan döneme verilen isimdir. Ciddi bir direniş ile karşılaşmayan cuntacılar kısa sürede tüm ülkede yönetimi ele geçirmiş, siyasî parti liderlerini ve üst düzey siyasetçileri gözaltına almış ya da sürgüne göndermiştir. Askerî yönetim, Yunan medeniyetinin antik çağlardan süregelen kesintisiz bir uygarlık olduğu tezini vurgulamaya ve bunu eğitim ve sosyal alanlara vurgulamaya çalışmıştır. Rejimin baskıcı yapısına direniş, ilk olarak yurt dışında sürgünde bulunan Yunanlı siyasetçiler, sanatçılar ve aydınlar tarafından gelişmiştir. Cuntanın ilk başlarda söz verdiği gibi ekonomik refahın ülkenin her kesimine ulaştırmayı başaramaması sonucunda ülke içinde de kitlesel eylemler yaygınlaşmıştır. 1974’teki Kıbrıs Barış Harekatı Cuntanın sonunu getirmiştir. Anarşizm: Anarşizm, kamu otoritesini ve hiyerarşinin tüm biçimlerini bertaraf etmeyi savunan çeşitli siyasî felsefeleri ve toplumsal hareketleri tanımlayan sosyal bir terimdir. Anarşizm geleneksel siyasete karşıdır. Devletsizlik ve şiddetsizlik temel ilkeleridir. Farklı anarşist gruplar, değerler, ideoloji ve taktikler üzerinde mutabakata sahip değillerdir. YUNANİSTAN’IN DEMOKRASİ SERÜVENİ İÇİN TIKLAYIN